Osmanlı
topraklarına gelen Afrikalıların doğdukları topraklarda ise kölelik, bilinen en
eski uygarlıklardan beri, yerleşmiş bir kurum ve ayrıca kıtanın ticaretinde
gelişmiş bir ihraç malzemesiydi. XIX. ve XX. yüzyılda dahi kıtanın iç
bölgelerinde yaşayan kabilelere düzenlenen baskınlar ile köle temin ediliyor ya
da kıtlık dönemlerinde açlık, insanların kendilerini veya yakınlarını
köleleştirmelerine sebep oluyor, ayrıca kabileler arası savaşlarla birlikte
sürekli bir köle kaynağı haline gelen Afrika'nın siyah çocukları dünyanın
farklı coğrafyalarına dağılıyordu. Coğrafi keşiflerin ardından başlayan yeni
dünya düzeninin ilk zamanlarında, Batı
Afrika deniz kıyıları Avrupalılara satılmak üzere önemli sayıda köle sağlamıştır; ancak
artan taleple birlikte, Afrikalılar köle tedariki konusunda kıtanın iç
bölgelerine de başvurmak zorunda kalmışlardır.[1]
Osmanlı topraklarına gelen köleler ise çoğunlukla Doğu Afrika bölgesindendir.
Türklerde köleliğin kurumlaşma sürecinde ise yerleşik hayata geçmeleri ve İslam
dinini kabulleri etkili olmuştur.[2]
Bu aşamadan sonra Osmanlı köleliği içinde etkin olan anlayış ise İslami
geleneğin çerçevesinde değerlendirilecek, hatta “köleliğin kaldırılması”
sürecinde İngilizlerin baskısı, aile hayatlarına ve hareme bir müdahale olarak
algılanacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder