10 Eylül 2015 Perşembe

İçimizdeki Afrika-3


Osmanlı topraklarına gelen Afrikalıların doğdukları topraklarda ise kölelik, bilinen en eski uygarlıklardan beri, yerleşmiş bir kurum ve ayrıca kıtanın ticaretinde gelişmiş bir ihraç malzemesiydi. XIX. ve XX. yüzyılda dahi kıtanın iç bölgelerinde yaşayan kabilelere düzenlenen baskınlar ile köle temin ediliyor ya da kıtlık dönemlerinde açlık, insanların kendilerini veya yakınlarını köleleştirmelerine sebep oluyor, ayrıca kabileler arası savaşlarla birlikte sürekli bir köle kaynağı haline gelen Afrika'nın siyah çocukları dünyanın farklı coğrafyalarına dağılıyordu. Coğrafi keşiflerin ardından başlayan yeni dünya düzeninin ilk zamanlarında,  Batı Afrika deniz kıyıları Avrupalılara satılmak üzere önemli sayıda köle sağlamıştır; ancak artan taleple birlikte, Afrikalılar köle tedariki konusunda kıtanın iç bölgelerine de başvurmak zorunda kalmışlardır.[1] Osmanlı topraklarına gelen köleler ise çoğunlukla Doğu Afrika bölgesindendir. Türklerde köleliğin kurumlaşma sürecinde ise yerleşik hayata geçmeleri ve İslam dinini kabulleri etkili olmuştur.[2] Bu aşamadan sonra Osmanlı köleliği içinde etkin olan anlayış ise İslami geleneğin çerçevesinde değerlendirilecek, hatta “köleliğin kaldırılması” sürecinde İngilizlerin baskısı, aile hayatlarına ve hareme bir müdahale olarak algılanacaktır.




[1] Baran, Şafak, Felsefenin Gözünde Kuranda Kölelik ve Cariyelik, 2006, yayınlanmamış doktora tezi, syf:167
[2] Baran Şafak, aynı eser, syf:186

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder