İbrahim Aydınlı, 1958 doğumlu, Dalaman-Muğla
İ. A.: …Kavalalı da torunu Hıdiv Abbas
Paşa’ya, tabii o zaman çocukken olduğu için 'Hıdiv' torunu Abbas Hilmi’ye
hediye ediyor, bağışlıyor. Dedesi öldükten sonra Hıdiv Abbas dedesi tarafından
verilen araziyi merak ediyor ve Anadolu’ya 1902 yılında, 20. yüzyılın ilk
başında buraya geliyor. Dalamanın Sarsıla denilen Koyu’ndan giriş yapıyor ve
burayı beğenerek üç yıl sonra 1905 yılında yanında 300 kadar Sudanlı ve Mısırlı
işçiler olmak üzere Nimetullah adlı bir gemiyle Anadolu’ya yerleşiyor ve bu
yerleşmesinden itibaren burda birçok, 23 yıl boyunca tarımsal çalışmalar
yapıyor. 22 yıl sonrada 1928 yılında tabii Türkiye’de Cumhuriyet ilan edildiği
için değişik durumlar oluşuyor, yeni Cumhuriyet ilan edilmiş ve Atatürk
tarafından kendisinin 'ülkeyi terk etmesi' istendiğinden İstanbul’daki
yatırımlarını ve Dalamandaki yatırımlarını devlete bırakarak Mısır’a geri
dönüyor. Tabii dönüşünde bazı getirdiği işçiler kendisiyle beraber geliyor ama
büyük bir çoğunluğuda burada kalıyor. İşte biz bu kalanların torunlarıyız, bu
kalanlar burada evlenmişler, kendileri bekâr geldikleri için hepsi, hemen hemen
tamamı burda evlenmiş. Evlendiği için böylece çoğalma olmuş, bir kısmı zaman
içersinde Ortaca’ya, Milas’a kadar uzanan bir toplum oluşturmuşuz. Abbas Paşa’nın buraya geldiği yıllarda burda bir
yerleşim yeri yok, Yörükler var, Rumlar varmış. Rumlar şu civardaki dağlık
yörelerde yaşıyorlarmış halen onların taş evleri var. Taş ev, bu cins evler
Afrikalıların buraya getirdiği, adet getirdiği evler oluyor. Diğer vatandaş
zaten aşırı derecede bir insan topluluğu yok, sadece Yayla’dan buraya kışlamak
için, oralar soğuk olduğu için buraya kışlamak için gelirlermiş birde Rumlar
varmış. Rumlar Cumhuriyet döneminde ’30’lu yıllarda Rodos’la değiş tokuş
yapılıyor; burdaki Rumlar Rodos’a gidiyor, Rodos’taki Türkler buraya geliyor. E
burda insanda yokmuş, işte Araplar burda çoğaldı, zaten bu araziyi boş araziyi
işleten feodal ağalar varmış. Bu ağalarda işte biz araştırdık fotoğraflarını
bulduk, işte o zaman adı geçen ‘Murat Ağa, Hasan Ağa, Cafer Ağa’ diye dört beş
ağa var, ağaların elinde. İşte bu Arapların bir kısmıda o ağaların yanında işçi
olarakta çalışıyor, hepsi çiftlikte değil tabii, onların yanında da yiyor. Bu
şekilde bi kaynaşma olmuş buranın insanıyla, tabii çok sayıda değil tabii,
burdaki yaşayanlarda az sayıda. [1]
[1] Tarih Vakfı, Sessiz Bir Geçmişten
Sesler, internet arşivi, görüşmeyi yapan ve fotoğraf, Gülay Kayacan, 19 Şubat
2010, 11:42 oturumu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder