6 Eylül 2015 Pazar

İçimizdeki Afrika-2- Arap Oyunu

Türk toplumu açısından ise bu içselleştirme eğiliminin kaynağı kendi karakteristik yapısında aranmalıdır. Türk kültürünü oluşturan asıl unsurlardan biri olan bozkır göçebe kültürünün kölelik kurumuna yaklaşımı bize bu konu üzerindeki gelenekselleşmiş anlayışı gösterir. Eski Türklerin göçebe hayat tarzları ve savaşçı yapıları, köleliği, kast sistemindeki gibi keskin sınırlarla ayrılmış bir sınıf olarak algılamalarını engellemiş olmalı. Çünkü özgürlüklerine düşkün olarak bilinen bozkır kültürlerinde insanlar köle işgücü yerine, hayvanların veya atın kullanılmasını tercih etmişlerdir. Göçebe Türk kavimlerinde kölelik, gerçek anlamı ile kurumlaşmış bir kölelik ve her türlü haklarından mahrum kalan kölelerden ziyade, tutsaklık anlamında ifade edilmek istenmiş, savaşta yenilen toplum üyeleri siyasî haklarını kaybetmiş ve bazı medenî haklarından yoksun bırakılmışlardır.[1] 
Türkler bu ayrıştırıcı olmayan gelenekleri içinde zenci-Araplara da, kültürel yaşamlarında, masallarında, halk hikâyelerinde veya oyunlarında yer vermişlerdir. Örneğin Anadolu oyunlarının çoğunda –Arap Oyunu gibi-  Arap en önemli kişilerden biridir. Bu türde olan çeşitli oyunların, eski çağların ürünlere bereket sağlama törenlerinin izlerini taşıdığı da söylenir. [2] Abdürrahim Kardemir’le yaptığımız söyleşide bize bu oyunları şöyle anlattı: “Anadolu’da dramatik unsurlu oyunlar bir hayli var. Bunlar temelde benzerlikler gösterse de, uygulandığı her kültür çevresinde biri birinden farklı ve her uygulandığında, her icra edildiğinde yine farklılıklar gösteriyor. Bunların içerisinde “Arap” halk tarafından sevilen, tutulan bir öğe, tipleme. Bunun Osmanlı döneminde, biliyorsunuz Osmanlı’nın sınırları çok genişti ve onun Afrika’dan da vatandaşları vardı. Özellikle Anadolu insanının zenci insanlara duyduğu ilgiden, onlarda bir gizemlilik, bir kutsallık, buna benzer bir takım  yaklaşımlarla onları daha farklı gördüğünden, bu dramatik unsurlu oyunlarda onları her zaman kullanmış. Nasıl oynanırdı: Onların makyaj malzemesi yok ellerinde, ateşte kullanılan haranı, dığan ve başka kapların isleriyle yüzlerini tamamen boyuyorlar, böylece o zenci rolünü üstleniyorlardı. Egenin, Aydının köylerinde Araplardan,  dramatik unsurlu oyunlar içerisinde çokça var ve halk tarafından ilgi görüyor. Bu oyunlar da Arapların asıl görevi, arada bir görünüp kaybolmak değil, bu oyunları yönetmek ve asayişi sağlamaktır. Oyunda beş tane Arap birden oluyor, ellerinde sopaları falan oluyor. Bu seyirlik oyunların esas yapısı gereği orada bulunan herkesi ilgilendiriyor. Bir kısmı oyuncu bir kısmı seyirci değil. İzleyicilerde oyunlara katılıyorlar, zaman zaman oyunculara sataşıyorlar, laf atıyorlar ve o arada Araplarda müdahale ediyor veya onlarda sataşıyorlar böylece izleyici- oyuncu kaynaşması oluyor. Bu oyunlarda hem güldürmek için komedi unsurlu hem de düşündürücü o halkın dertlerini, sıkıntılarını konu ediyorlar. Burada asıl olan, Osmanlı döneminde, Osmanlı vatandaşı olan Afrika vatandaşlarına duyulan sevgi, saygı, hayranlık ve onlarda görülen gizemliliği oynamaya çalışıyorlar.” Belki de Türk kültüründeki Ak ve Kara karşıtlığının simgesel yanı yüzlerini kazan karasına boyamalarına ve Arap canlandırmalarına yansımış olabilir. Kısacası, Afrikalıların Türk toplumu arasında bir zenci ayrımcılığına maruz kalmamaları pek çok derinlikli etkene bağlanabilir.




[1] Kafesoğlu, İbrahim, “Kültür ve Teşkilat” Türk Kültürünü Araştırma Ens. Türk Dünyası El Kitabı, Ankara, 1976, syf: 759
[2] And Metin, Dıonısos Ve Anadolu Köylüsü, İst., 1962, syf: 43

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder