Sekiz- dokuz
yaşlarında bir esir Çerkez kızının hikâyesinin konu edildiği eserde, “esirlik”
kurumunun ve “esir ticaretinin” insani değerler çerçevesinde eleştirildiği
görülür. Dilberin hayat hikâyesi izlenirken, diğer karakterlerin dağılımı da bu
“ esirlik kurumuna” hizmet eden kişiler veya zenci ve beyaz esirlerin durumuna,
ilişkilerine de yer veren bir çerçeve çizilmiş olur. Esirlerin efendileriyle
ilişkilerini yansıtması açısından da iyi ve kötü efendiler canlı bir şekilde
tasvir edilmiştir. Dilber’in ilk satıldığı ev ve buradaki ilişkileri, maruz
kaldığı şiddet, efendisinin hakir bakışı, kaçış denemesi ve sonra teslimiyeti,
Dilber’in esir edilerek metalaştırılmasına duyduğu öfke ve isyanı bazı
bölümlerde ise, yazarın “ O, anlatıcı” olarak yer alan eleştirileri; bize aynı
zamanda hür ya da esir kişilerin konumlarının tasviri açısından da canlı bir
örnek izlenimi verir. Esireler arasındaki ilişkiler özellikle zenci esirlerle
Çerkez esirler arasında ki ilişkilerin tasvirinde, ortak kaderlerinin benzer
örneklerine yer verilirken, iki farklı Arap- zenci esir tipiyle karşılaşılır.
Dilber’in ilk satıldığı evdeki Arap halayık Taravet’in de Dilber’e eziyet
etmekte veya dayak atmakta hanımından aşağı kalmadığını görüyoruz. Ancak
Dilber’in evden kaçtığı bölümde, hanımın Taravet’e karşı tavırlarında da aynı
şiddetin ona da uygulandığını ortaya çıkar: “Hanım birden bire hiddetle
bağırdı! –Kabahat hep sende….Hınzır fellah!... Gözüm görmesin git!..Şimdi,
şimdi gidip bul!..Nerde bulursan bul…Yoksa dayaktan canın çıkar!”[1]
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZN24hnwn8QZ0g2K7JlcwnzuYbS2psFJyCM7exBEJEKkyRye24F3JEtF8AdHyle6F8MjFUL2Mc5ASu_QowSLFhdF-n7AEr7iNdT2SYQxReOhfyJuhCvnNwxPK_dpcDvukijl5ldmI_e3E/s1600/images.jpg)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder