26 Ağustos 2015 Çarşamba

İçimizdeki Afrika-1

2010-Bozdağan ve çevresi sempozyumunda sunduğum bildirim. 

İçimizdeki farklı renkler arasında yer alan Afrika kökenlilerin, hem Türk kültürü içindeki yerleri hem de onların Türk kültürüyle bütünleşme süreçlerini anlamaya yönelik bir denemedir bu çalışmamız. Türkçede, genellikle konuşma dilinde, “zenci” anlamında “Arap” kelimesi kullanılır. Kelimenin asıl anlamıyla “Arap” olanlar ise “Ak Arap” olarak adlandırılır.[1] Afrikalıların insanlık tarihinin erken zamanlarından itibaren köle ticareti yoluyla dünyanın farklı coğrafyalarına dağıldıkları bilinmektedir. Bu insanlar, sonraki hayatlarında ise çoğunluğu bu ülkelerin kültürleri içinde kendilerine özgü yerlerini almışlardır. Ancak bu farklı kültürler içindeki Afrikalılar yahut torunları, yoğunlukları, etkinlikleri veya bütünleşme süreçleriyle, yaşadıklarıyla bağlantılı olarak aidiyetlerini sürdürmüşler yahut kendilerine özgü bir alt kültür oluşturmuşlardır. Bu boyutuyla Osmanlı İmparatorluğu döneminde köle olarak Anadolu’nun şehirlerine, kasabalarına veya köylerine gelen Afrikalılar bütünleşme süreçlerinde kendi kültürlerine ait öğeleri neredeyse tamamen terk etmiş ve Türkleşmişlerdir.[2] Günümüzde ise Afrika kökenliler hiç bir şekilde Afrika ile bir bağ kurmayıp belki de kendilerine Arap denilmesi ile ilişkili olarak Arabistan’la yahut Arapçayla ilgili bir bağ daha fazla kurmaktadırlar. Kendileriyle Afrika arasında bağ kuranlar ise oldukça nadir olsa da son yıllarda genç nesillerin bu bağı kurmaya çalıştıklarını biliyoruz. Çok milletli bir İmparatorluk olan Osmanlı içinde, köle veya azatlı Afrikalıların efendileriyle ilişkileri aile bünyesinde bir yere sahipti. Osmanlı sistemini, kölelik sınıflandırmasında “açık kölelik” sistemi olarak değerlendiren, kölelik üzerine çalışan tarihçiler,  bu sistemi Yeni Dünya’nın boşluğa izin vermeyen “kapalı” sisteminden ayrı tutmuşlardır.[3] Bu Afrikalı kölelerin Türk kültürüyle bütünleşme süreçlerini hızlandıran bir etken olsa gerekir. Ancak toplum içindeki ilişkilerde de hem Osmanlı dönemin de hem de Cumhuriyet döneminde birbiriyle bütünleşmiş bir yapının kabullenilmiş olmasında ekonomik faktörlerin etkisi de göz ardı edilmemelidir. Bir anlamda “öteki” dahi olmadan bir bütünleşme sürecine girilmiş olunmaktadır. Öyle ki gerek XIX. yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı Devletindeki, gerekse Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki nüfus kayıtlarında zencilerin, cemaat olarak ayrılmaması ve Türk olarak değerlendirilmiş olması dikkat çekicidir.[4] Bu anlamda bütünleşme aşamasında “öteki” kimliğinin din değiştirerek, o toplumdan biriyle evlenerek, sosyal statü değiştirerek dönüşüme uğradığı ve artık içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olduğu belirtilebilir.[5] Bu sonuç bizi Afrikalı kölelerin yeni ailelerinin içinde yaşadıkları sürece kadar götürecektir. Bütünleşme sürecinin belki de başladığı adres aile birimi içindeki vazgeçilmez yerleri olacaktır.



[1] Boratav, Pertev Naili, Türk Folkloründe Zenciler, Folklor Ve edebiyat üzerine, 1982, syf: 120
[2] Durugöl, Esma, The Invisibilitiy of Turks of African Origin and the Construction of Turkish Cultural, Journal of Black studies, Vol.33, No: 3, (Jan, 2003), pp. 281-294
[3] Madeline, C. ZILFI, Osmanlıda Kölelik Ve Erken Modern Zamanda Kadın Köleler, Osmanlı Ansiklobedisi., syf:474
[4] Güneş, Günver, Mazara Mazara Gambeta, Kölelikten Özgürlüğe İzmir Zencileri ve Dana Bayramı, Türkiye Kültürleri, syf 192
[5] Parlak, Betül; Bir “Ötekilik” Deneyimi olarak Kölelik, Tarih ve Toplum, Aralık 2003, syf:  63                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder