2010-Bozdağan ve çevresi sempozyumunda sunduğum bildirim.
İçimizdeki
farklı renkler arasında yer alan Afrika kökenlilerin, hem Türk kültürü içindeki
yerleri hem de onların Türk kültürüyle bütünleşme süreçlerini anlamaya yönelik
bir denemedir bu çalışmamız. Türkçede, genellikle konuşma dilinde, “zenci”
anlamında “Arap” kelimesi kullanılır. Kelimenin asıl anlamıyla “Arap” olanlar
ise “Ak Arap” olarak adlandırılır.
Afrikalıların insanlık tarihinin erken zamanlarından itibaren köle ticareti
yoluyla dünyanın farklı coğrafyalarına dağıldıkları bilinmektedir. Bu insanlar,
sonraki hayatlarında ise çoğunluğu bu ülkelerin kültürleri içinde kendilerine
özgü yerlerini almışlardır. Ancak bu farklı kültürler içindeki Afrikalılar
yahut torunları, yoğunlukları, etkinlikleri veya bütünleşme süreçleriyle,
yaşadıklarıyla bağlantılı olarak aidiyetlerini sürdürmüşler yahut kendilerine
özgü bir alt kültür oluşturmuşlardır. Bu boyutuyla Osmanlı İmparatorluğu
döneminde köle olarak Anadolu’nun şehirlerine, kasabalarına veya köylerine
gelen Afrikalılar bütünleşme süreçlerinde kendi kültürlerine ait öğeleri
neredeyse tamamen terk etmiş ve Türkleşmişlerdir.
Günümüzde ise Afrika kökenliler hiç bir şekilde Afrika ile bir bağ kurmayıp
belki de kendilerine Arap denilmesi ile ilişkili olarak Arabistan’la yahut
Arapçayla ilgili bir bağ daha fazla kurmaktadırlar. Kendileriyle Afrika
arasında bağ kuranlar ise oldukça nadir olsa da son yıllarda genç nesillerin bu
bağı kurmaya çalıştıklarını biliyoruz. Çok milletli bir İmparatorluk olan
Osmanlı içinde, köle veya azatlı Afrikalıların efendileriyle ilişkileri aile
bünyesinde bir yere sahipti. Osmanlı sistemini, kölelik sınıflandırmasında
“açık kölelik” sistemi olarak değerlendiren, kölelik üzerine çalışan tarihçiler,
bu sistemi Yeni Dünya’nın boşluğa izin
vermeyen “kapalı” sisteminden ayrı tutmuşlardır. Bu
Afrikalı kölelerin Türk kültürüyle bütünleşme süreçlerini hızlandıran bir etken
olsa gerekir. Ancak toplum içindeki ilişkilerde de hem Osmanlı dönemin de hem
de Cumhuriyet döneminde birbiriyle bütünleşmiş bir yapının kabullenilmiş
olmasında ekonomik faktörlerin etkisi de göz ardı edilmemelidir. Bir anlamda
“öteki” dahi olmadan bir bütünleşme sürecine girilmiş olunmaktadır. Öyle ki
gerek XIX. yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı Devletindeki, gerekse Türkiye
Cumhuriyeti dönemindeki nüfus kayıtlarında zencilerin, cemaat olarak
ayrılmaması ve Türk olarak değerlendirilmiş olması dikkat çekicidir. Bu
anlamda bütünleşme aşamasında “öteki” kimliğinin din değiştirerek, o toplumdan
biriyle evlenerek, sosyal statü değiştirerek dönüşüme uğradığı ve artık içinde
yaşadığı toplumun bir üyesi olduğu belirtilebilir. Bu
sonuç bizi Afrikalı kölelerin yeni ailelerinin içinde yaşadıkları sürece kadar
götürecektir. Bütünleşme sürecinin belki de başladığı adres aile birimi
içindeki vazgeçilmez yerleri olacaktır.
Parlak, Betül; Bir
“Ötekilik” Deneyimi olarak Kölelik, Tarih ve Toplum, Aralık 2003, syf: 63
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder