Osmanlı
İmparatorluğunda köleliğin kaldırılması düşüncesi kendiliğinden bir gelişme
gösteren oluşum değildir. Bunun sebepleri Osmanlı toplumsal yapısı ve İslami
gelenekle birlikte yanıtlanabilir bir durumdadır. Harem hayatı, Osmanlıda
kölelerin görece iyi durumu ve devlet geleneğindeki devşirme gerçeği bu kurumun
Osmanlıdaki karakteristik yapısını ortaya koymaktadır. Osmanlı toplumunun
gelenek ve görenekleri arasında kul, köle kavramın yaygınlığı bize bu
yaklaşımın derinliğini de göstermesi açısından önemli bir yere sahiptir.
Bilindiği gibi bir toplumun kültüründe var olan öğelerin yerleşmesi için uzun
zaman dilimlerinin geçmesi ve kabul görmesi gerekmektedir. Bu anlamda
Atasözleri ve Deyimlerde yer etmiş olan “kulluk, kölelik” kavramının da
değişiminin pek kolay kabul görmeyeceği ortadır. Örneğin, “ kulun, kölen olam”
veya “kölen olayım” gibi deyimler bile sevdiğimiz kişilere, bağlılığı gösterme
şeklinde hala kullanılmaya devam etmektedir.[1] Köleliğin
veya köle ticaretinin kaldırılması meselesi ise Osmanlıda, Tanzimat sonrasında,
İngilizlerin baskısıyla ortaya çıkmış bir meseledir. Köle Ticareti konusunda
ilk Osmanlı- İngiliz ilişkileri 1812 gibi erken bir tarihte başlamışsa da,
Babıâli’nin köle ticaretini bastırması ve köleliği kaldırması için 1840’a dek
ciddi bir çaba gösterilmedi. Köleliğin kaldırılması işlerinde olageldiği üzere
burada da başı İngiltere ve Dış Ülkelerde Köleliği Önleme Derneği ( The British
and Foreign Anti- Slavery Society) çekmişti. Başarıları arasında, 1833 ve 1838
Azat Kanunları ile İngiliz ve uluslar arası Atlantik köle ticaretine karşı
alınan önlemler bulunan dernek artık faaliyetlerini, Osmanlı İmparatorluğunu
özellikle vurgulayarak Doğu’daki İslam ülkelerini de kapsayacak biçimde
genişletiyordu. Asi Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya karşı, sultanın İngiliz
desteğine dayanmak zorunda olduğu görüşüyle, Osmanlı İmparatorluğundan taviz
koparmak için o an elverişli görünüyordu.[2]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder