19.yüzyılda
ayanın gücünün yok edilmesi ve angaryanın kaldırılmasının ardından, büyük
toprak sahipliği varlığını sürdürdüyse de küçük köylü mülkiyeti daha da öne
çıktı. Sermaye ve işgücü eksikliği, muhtemelen, verimliliğe ket vuran ve bazen
üretim türünü dahi belirleyen en önemli iki etkendi. Örneğin 1863’de pamuk
tohumları için hazırlanan topraklar dörde katlanmışı, ama üreticilerin kullanabileceği
Mısır ve Amerikan tohumlarının büyük bir kısmı ekilmemişti. Sebebi, Amerikan ve
Mısır pamuğunun yerli türlerden daha fazla emek gerektirmesiydi ve yerli
çiftçiler her ne kadar pamuk üretimini artırmak isteseler de üretimi verimli ve
karlı kılmak için gerekli emeği sağlayabileceklerine güvenemiyorlardı. Büyük
toprak sahipleri ise emek kiralayacak sermayeye sahip oldukları için Amerikan
pamuk tohumu ekerek başarılı sonuçlar elde ediyorlardı. [1]
Ticari
tarımın ve çiftliklerin oluşmaya başladığı 18. yüzyılın ikinci yarısında veba
ve kimi diğer salgın hastalıklar zaten kıt olan emek kaynaklarını iyice
azaltmıştı. Batı Anadolu’daki işgücüne net ekleme yapılması için dört önemli
potansiyel kaynak vardı. Bunlardan ilki, Ege Adaları ile Mora’da yaşayan, ancak
siyasi veya ekonomik nedenlerle sık sık Anadolu’ya geçen nüfustu. İkincisi
bölgede veya bölge civarındaki, esas uğraşları olan hayvancılık ve süt ürünleri
üretiminin yanı sıra özellikle hasat mevsiminde yerleşik tarıma da katılan göçebelerdi.
Üçüncü kaynak ise Batı Anadolu’ya çalışmak için gelen ve memleketlerine
dönmeden önce burada birkaç yıl kalan Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz
kıyılarından gelen göçmenlerdi. Ve nihayet Balkanlar, Kırım ve Kafkasya’daki
kaybedilmiş topraklardan gelen muhacirler vardı. [2]
Bu emek sorunun
çözümünde köle emeğinin kullanılması ihtimali her zamankinden daha yüksektir.
Daha öncede değindiğimiz üzere Osmanlı’ya yönelik Afrikalı köle ticareti 19.
yüzyılın üçüncü çeyreğinde doruk noktasına ulaşmıştır. Osmanlı’da kölelerin
büyük çoğunluğu ev dışı işlerde veya bir üretim sektöründe istihdam
edilmediğine yönelik yaklaşımlar, bu sistemin, İstanbul merkezli deneyimini
yansıtmakta olduğu söylenebilir. Vilayetlerde durum daha farklıdır. Mısır ve
Arap vilayetleri dışında da, köleler açık hava işlerinde kullanılıyor,
kiralanıyor ya da vilayetlerde küçük ölçekli olmakla birlikte tarım ve sanayide
istihdam ediliyordu. [3]
Hâlbuki bu gelenek daha eski dönemlerde de mevcuttu. Örneğin ortakçı kullar
meselesi buna örnek gösterilebilir. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğunda plantasyon
benzeri çiftlikler, bir başka deyişle tek bir kişinin sahip olup yönettiği bir
üretim birimi olarak düzenlenmiş, genellikle pazara yönelik üretim yapan büyük
tarımsal işletmeler, çoğunlukla çift-hane sisteminin dışında kalan mevat
arazide ortaya çıktı. 18. yüzyıl öncesinde bu tür büyük çiftlikler genelde
yönetici grup mensupları tarafından mevat arazi üzerinde kurulmaktaydı ve
gerekli emek daha çok köleler ve ortakçılar tarafından sağlanıyordu. Bu tip
çiftliklerin yaygınlaşmasıyla birlikte, örneğin 1609 tarihli bir adalet emrine
bakılırsa, aralarında taşradaki kapıkulunun da bulunduğu seyfiye mensubu
nüfuzlu kişiler, köylülerin Celali isyanları nedeniyle terk ettikleri
toprakları sahiplenmekteydiler. Kölelerini ya da kiraladıkları adamları
yerleştirerek, buraları kendi özel arazileri haline getiriyorlardı. Yaygın bir
emek açığı olduğu için bu tür topraklar çoğunlukla çitlenmiş ve hayvan çiftliklerine
dönüştürülmüşlerdi. [4]
Örneğin, 19. yüzyılda, Palgrave’nin bir raporundan Trabzon, Ankara ve Kastamonu
vilayetlerinde çoğu erkek olan siyah kölelerin açık hava işlerine koşulduğunu
öğrenmekteyiz. Bu dönem için Aydın Vilayetine Çerkez göçmenlerin bir bölümünün
yerleştirildiği ve bunlar arasında da tarım köleliğinin yaygınlığı
bilinmektedir. Aydın Vilayetinden rapor veren ve Anadolu’daki İngiliz askeri
konsoloslarından biri olan Teğmen H. Chermside şöyle yazıyordu: “ Karı, koca ve
çocuklardan oluşan birkaç aileyi birden satın alan ve onları topraklarını
işlemeleri için yerleştiren bir büyük toprak sahibini tanıyorum…”[5]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder