Risk peşinde
koşmak, tuzakların çevresinden dolaşmak, mantıksız davranmak gibi kendini
çevreleyen efsaneler bir yana bırakılacak olursa, Bonaparte’ın Mısır’a yaptığı
sefer yeni tip bir yayılmacılığa geçişi simgeler. Napolyon bir bilim adamı
kalabalığıyla çevrili olarak ve askerleriyle birlikte, Enstitü üyesi sıfatıyla
çıkar: 21 matematikçi, 3 astronom, 17 mühendis, 13 doğa bilimcisi, 22 basımcı
vb. aralarında ünlü şahsiyetler de vardır. Uygarlığı cisimleştiren bir orduyla
geldiğini göstermek istiyordu. Özellikle Mısır seferi ve Cezayir tasarısı
sömürgeleştirme tarihinde bir dönüm noktası oluşturur; çünkü bu konuda
girişimde bulunanlar olayın köleliğe ve köle ticaretine karşı bir mücadele
olduğunu ilan etmişlerdi. Ve böylelikle, XIX. yüzyılda, Afrika’yı fethedenlere
sağlam bir gerekçe bulmuşlardı. [1]Fransa
ve İngiltere’nin Mısır üzerinde kimi niyetler besledikleri sırada, bu ülke
Osmanlı İmparatorluğundan kopmaya başlamış ve Arap emperyalizminin ve
sömürgeciliğinin güney yönündeki, yani Sudan yönündeki eski yollarını aramaya
koyulmuştu. O tarihte Ruslar Kafkasya’da ilerledikleri için, Mısır’ın beyaz
köle sağladığı ana kaynak kurumaya yüz tutmuştu. Müslüman devletler Çerkez ve
Gürcü kölelerinden mahrum kalınca, köle bulmak umuduyla yeni kaynaklara
yönelmişlerdi ve Nil vadisi boyunca var olan trafikte yeni bir atılım yaşanmaya
başlamıştı. Etiyopyalı erkek ve kadınlar köle olarak zencilerden daha değerli
olduklarından, Mısır yayılmacılığının ana hedefi Etiyopya’ydı. Mısır valisi
Mehmet Ali, Hicaz’da işine yarayacakları düşüncesiyle, ordusuna siyahları almak
niyetindeydi, çünkü Nizam-ı Cedid askerleri Arabistan sıcağına
dayanamıyorlardı. Mısır kutsal toprakları Vahabilerin elinden almak istiyordu.
Böylece Mehmet Ali hem Kahire’nin hem Sudan’ın hem de Kutsal toprakların
efendisi sıfatıyla büyük Arap imparatorluğunu kurabilecekti. [2]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder