Fatmagül, Nazilli, :
“İçimizin
en kuytu karanlığından alışılmadık bir çığlık çarpıyor duyularımızın
çeperlerine. Sus pus oluyoruz bu narin yankıyı anlamak için, için için kemiren
bir kurt acıtıyor hiç durma tüm içlerimizi, içerilerimizi, sonra tanıyoruz, o
bildik acının renginin en hakikisinden bir karanlık içinden seçilmeye başlıyor
Ana Kara’nın Kara çığlığının yankısı....Acının her bir tonu ezberimizde
bozulmaz bir nağmenin nakaratı edasında buruyor içimizi hep beraber
kıvranıyoruz.....Acılarımız bizi çoğaltan ve sarmalayan bütün
zamanlarımızı...Acının tüm renklerini doğmadan ezberleyen çocuklar büyütüyor
birbirini...alı al mor u mor karası hepsinin içinde bir gizli evren...utanıyor
bu karanlığın içinde siyahi suret kanının kırmızısından yüreğinin yarasından ve
alnının kara yazgısından....koca bir özlem denizine gizliyor Anasının
adını...yüzyıllar ötesinde torunları aynı giz denizinde boğuldu
boğulacak...işte tam o zaman çıkıyor sesi Kara Ayşe’nin, kara Fatma’nın
dudağından...kuzgun ise sessizce göçmüş ezberlerin dünyasından habersiz yüzüyor
göğün dibinde bir ana, bir yavru ve sonsuz bir şefkat cennetinde.......Cinnet
geride kalanların bileceği bir şey....Kuzgunun umurunda bile değil artık...Düş
içinde bir selam Kuzgun sana......İşte böyle bir hikayenin izleğinde
Anadolu’nun türlü dolu analarından biri Kara Ayşe’nin kara yazgısı sürüklüyor
bizi tarihin karanlık yamaçlarına......Soruyoruz o bilinmeze kimdir bu kara ya
da Arap? Türlü türlü yanıtların arasından bir Ana Kara Afrika hikâyesi çıkıyor
karşımıza ve başlıyoruz yeniden sormaya sızlayan yaramızın rengini
anlamaya.......Kimdir Arap?
Üstüme çökmüş bir gece... Seçilemiyor adı,
adımın öncesinin önüne yazılmış kadın... Bir nasır mirasın her daim sızlatan
tüm zamanlarımı... senin doğduğun topraklarda hangi çiçekler açardı? yahut
Senin gözlerin hangi göğün yamaçlarında dolaşırdı geceyi.... yoksa sen benim
hangi yarınımın yarasını akıttın gözlerinden...senin yüreğinde açılan yara
benim kanımdan akmakta hala...Korkun evren kadar büyük ve zamansız.....hangi
bağdan koparılan tomurcuksun bilmem ama... kanıyorsun hala. Özledin mi anneni
diye sorulur mu hiç insana? ben bile özlüyorum onu! ilk sevdiğin tadı damağında, tüm özlemlerinin
sonu sorgusu, soruluyor benden....bilmem adını ama kanıyor içim en zalim
kılıcın akıttığı kandan daha derinden...tüm sonsuz bitişlerin her bir yanından
ürkek bakışın miras bana.... kucağımda sade bir siyah ve geçmişin kuzguni düş
ağrısı.....”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder